<div><strong>Metin MERCİMEK</strong>“Çocukluk günlerimizde Kilis’te kış geceleri bir başka güzel olurdu. Öylesine mutluyduk ki, bazı evlerde odun sobası, bazı evlerde oda içinde ayakları ısıtan tandırlar kurulurdu. Evlerimiz taş yapı olup, damlarımız ise topraktandı. Buna rağmen üşüme nedir bilmezdik. Karlı ve soğuk günlerde ceplerimize kuru üzüm koyar, devamlı yerdik. Gündüzleri sokakta oynar, akşamları tandırın başında büyüklerimizden dinlediğimiz hikâyeler, destanlar ve kahramanlıkla ilgili masallar, bizlerin ilk kültür dersimiz olurdu. Bunun yanı sıra gece gezmeleri olurdu. Ev gezmeleri bir görgü evi, bir bilgi alma eylemine dönüşürdü. Kahveler kaynar, çaylar içilirken, sandık açılır ortaya sucuk, bastık, nuska, üzüm ve kesme ikram edilirdi.”</div> <div>Coşkun KARABAŞOĞLUİstanbul Kilis Vakfı Başkan YardımcısıKış günlerine bir göz attığımız zaman, soğuk, bazen de tipi rüzgârların estiğini görürüz. Kışın bu soğuk rüzgârlar, bedenimizde donmuş bir hal bırakır. Ancak bunun yanı sıra bizleri içsel olarak ısınmaya davet eder. Özellikle fiziksel hazırlıklar dediğimiz paltolar, kazaklar, atkı ve eldivenler, bizleri ruhsal bir hazırlığa götürür. Bir taraftan giysilerimizi giyerken, diğer taraftan da çay, kahve ıhlamur gibi sıcak içecekleri de ihmal etmeyiz.</div> <div></div> <div></div> <div> Kilis’te çocukluk günlerimizde, kış geceleri çok eğlenceli ve coşkulu geçerdi. Hikayeler, destanlar ve kahramanlık masalları anlatılırdı. Bu hikayeleri zevkle ve sabırsızlıkla dinlerdik. Bunun yanı sıra çeşitli oyunlar oynanırdı. Özellikle “Peçiç” denilen oyun ve iskambil kağıdı evlerden eksik olmazdı. Bir tarafta sucuk, bastık, nuska, üzüm ve kesme yenilirken diğer taraftan “Leylidin Çükündürü” denilen kırmızı pancar kaynatılır ve misafire ikram edilirdi. Kış gecelerinde bilmece- bulmaca oyunları geceye ayrı bir şevk verirdi. Evin büyükleri öylesine anlamlı ve zor bilmeceler bularak bizleri düşünmeye sevk ederdi. Bazen bilen olmazdı. İşte o zaman bilmeceyi soran büyüğümüz, Kilis’i diğer şehirlerden daha üstün tutmak için, “Bir memleket bağışlamadan cevabı söylemem” diyerek bizleri daha çok merak ve heyecana sokardı. Bunun üzerine hemen aklımıza gelen memleketleri saymaya başlardık. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi bilinen şehirleri bağışlamış olsak da soruyu soranın gönlü yine razı olmazdı. Sonunda bizden, Kilis’in bağışlanmasını istese de gönlümüz onu bağışlamak istemezdi. Bu oyundaki memleket istemenin asıl sebebi ise, biz çocuklara Kilis’i sevdirmenin en zekice yönünün bilmece ve bulmaca olarak ortaya konduğunu yıllar sonra öğrendik. Bir de kış gecelerinde evlerde mangalda künefe hazırlanırdı. Genelde künefe cevizli, kaymaklı ve ağızlı (küçük ve büyük baş hayvanların doğumdan sonra ilk sütü) olarak yapılırdı. Önce tel kadayıf ince ince kıyılır ve sadeyağıyla karıştırıldıktan sonra yarısı tepsiye yayılır. Kıyılmış olan ceviz veya ağız üzerine döküldükten sonra, geri kalan kadayıf üzerine eklenir ve mangal üzerine oturtulur. Pişirme işlemi devam ederken, diğer tarafta şeker kestirmesi hazırlanır. Kadayıfın pişmesi için ara ara takip edilir. Alt tarafı piştikten sonra gelelim üst tarafını pişirme eylemine. İşte en zevkli ve en heyecanlı olan kısmı da budur. Yani künefenin üst tarafı nasıl pişirilecek ve bunu kim başaracak? Bu zor işlemi yapacak olan kişi, herkesin önünde tepsiyi eline alır ve havaya atarak ters yüz yapar ve alkışlarla künefe pişirme şampiyonu ilan edilirdi. Böylece Kilis’in kış gecelerine ayrı bir renk ve güzellik katan kişi olurdu. </div>